İşsizlik, günümüzde ülkemizin ve dünyadaki hemen her ülkenin en önemli sorunları arasında yer almaktadır. Dünya genelinde yaşanan hızlı yapısal ve ekonomik değişim ile bilgi toplumuna geçiş süreci, küreselleşme olgusunu gündeme getirmiş, uluslararası standartların önemini arttırmış, bu süreç istihdamı doğrudan etkilemiştir.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, dünyada 2000 yılı sonunda açık işsizlik rakamı 160 milyon, eksik istihdam rakamı ise 310 milyondur. Yani yaklaşık 500 milyon kişi işsizdir veya yeterince çalışamamaktadır.
Kasım 2001’de ILO tarafından düzenlenen Küresel İstihdam Forumunda, dünyanın içinde bulunduğu işsizlik sorununun uluslararası ticaret, bilişim ve iletişim teknolojilerinin kullanımının yaygınlaştırılması, girişimciliğin arttırılması ve yeni yatırımlar yaparak istihdam alanları yaratma yoluyla hafifletilebileceği belirtilmektedir.
Avrupa Birliğine bakıldığında ise, işsizlik sorununun 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren ekonomilerin tam istihdam seviyesinden uzaklaşması ile gündeme geldiğini ve 1990’lı yılların ortasında iki haneli rakamlara ulaşması sonucunda soruna ortak bir politika belirlenerek çözüm bulunmasının amaçlandığı görülmektedir. AB İstihdam Stratejisinin dönüm noktalarından biri olan 2000 Lizbon Avrupa Konseyi Zirvesinde ekonomi politikaları, istihdam ve sosyal politikaların karşılıklı olarak birbirlerini güçlendirdiği konusunda tam bir görüş birliğine varılmış ve istihdamla ilgili stratejik hedefler konulmuştur.
Avrupa İstihdam Stratejisi, aktif istihdam politikalarına dayanmakta ve 4 temel direği bulunmaktadır:
İşgücünün niteliği; mesleki eğitim yoluyla işsizlere ve çalışanlara yönelik kalifikasyona öncelik vermek,
Girişimciliği teşvik etmek ve yeni iş alanları yaratmak,
Risk gruplarına eşit fırsatlar sağlamak,
KOBİ’leri desteklemek.
Avrupa Birliği ülkeleri, bu öncelikleri göz önünde tutarak istihdam politikalarını belirlemektedir.
Ülkemize baktığımızda, son yıllarda yaşanan krizlerin de etkisiyle işsizliğin giderek büyüyen bir sorun olduğunu görüyoruz. Türk ekonomisi, 1990’lı yıların başından bu yana iniş-çıkışlı bir yapı sergilemektedir. 1991 yılındaki Körfez savaşı, 1994 yılında ülke içinde yaşanan gelişmelerden kaynaklanan kriz, Asya ve Rusya’da yaşanan krizlerin ülke ekonomisine yansımaları, 1999 yılında yaşanan deprem felaketi ve nihayetinde 2001’de yaşanan Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizi; reel sektörü durma noktasına getirmiş, bunun sonucunda ise işsizlik çok ciddi bir sorun olarak gündeme yerleşmiştir.
İstihdam ve Mesleki Eğitim
Küreselleşme sürecinin olumsuz etkilerinin azaltılması için insan kaynaklarına yatırım yapılması yani işgücünün niteliğinin arttırılması, gelişmiş ülkeler tarafından kullanılan en önemli araçlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde nitelikli işgücü, fiziki sermayenin önüne geçmiştir. Eğitilmiş ve iyi yetiştirilmiş iş gücü küresel ekonomide rekabet gücünün korunmasında çok önemli bir unsur olarak kabul edilmektedir. Çünkü işletmelerin rekabet gücü, sahip olduğu işgücünün becerisi ile doğru orantılı olarak artmaktadır.
Ülkemizde, erkeklerin ortalama eğitim süresinin 6.8, kadınların ise 5.3 yıl olduğu düşünüldüğünde, mesleki eğitimin istihdamla bağlantısının kurulmasının ve bu alanda ciddi bir politika değişikliğinin yapılmasının gerekliliği çok açık olarak ortaya çıkmaktadır.
Teknolojik ilerleme ve üretim biçimlerinde meydana gelen değişimin en önemli sonuçlarından biri yüksek becerili işlerde talep yaratmasıdır. Bunun sonucunda mesleki eğitim, girişimcilik ve yaşam boyu eğitim, istihdam politikalarının anahtar terimleri haline gelmiş, bu kapsamda istihdam politikaları pasif politikalardan aktif işgücü politikalarına kaydırılmıştır.
Ülkemizde de eğitim sisteminde mesleki eğitime yönelmeyi teşvik edecek düzenlemeler yapılması gerektiği ve zorunlu temel eğitimden sonra mesleki eğitime yönelme oranının % 60’lara çıkarılacağı kalkınma planlarında onlarca yıldır vurgulanmasına karşın hala bu hedeflere ulaşılamamıştır. Hala işgücü arzı ile talebi arasında nitelik yönünden uyuşmazlık bulunmakta, bir yanda yoğun ve yapısal işsizlik sorunu yaşanırken diğer yanda işletmelerin nitelikli işgücü açığı karşılanamamaktadır.
Eğitim sisteminin çıktıları işgücü piyasasının girdilerini oluşturmaktadır. Dolayısıyla işgücü planlamasının, teknolojik gelişmelere ve iş hayatının talebine göre yapılması gerekmektedir. Eğitim sistemi iş hayatının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde sürekli gözden geçirilmeli, eğitim ve istihdam bütünlük içinde ele alınmalı, iş hayatının mesleki eğitim sisteminin içinde daha aktif olarak yer almasını sağlayıcı teşvikler getirilmelidir. Teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde, mesleki eğitim kurumlarının bu hıza yetişecek nitelikte eleman yetiştirmesi ancak okul-sanayi ve üniversite-sanayi işbirliğinin kurulması ve işyeri ağırlıklı eğitim modelinin benimsenmesi ile mümkün olabilecektir. İşletmelerin mesleki eğitim sistemine girmesi için teşvik edilmesi ve desteklenmesi bu açıdan özel bir önem taşımaktadır. Mesleki eğitim öğrencilerini istihdam eden işletmeleri vergi ve sigorta indirimleri ile teşvik etmek, mesleki eğitimi özendirici bir yöntem olarak değerlendirilmelidir.
Mesleki eğitim programlarının beklentileri karşılayacak şekilde hazırlanması ve sürekli güncelleştirilmesi meslek standartlarının oluşturulmasını zorunlu hale getirmektedir. Ulusal Meslek Standartları Kurumu Kanun Tasarısı bir an önce yasalaştırılmalı, meslek standartları, sınav ve belgelendirme sistemi kurulmalıdır.
İşsizlik sorununun çözümü sosyal tarafların etkin katılımına ve ilgili kurumlar arasında koordinasyona ihtiyaç göstermektedir. Bunun yanında işgücü piyasası veri sisteminin, veri üreten kurumlar arasında standart sağlanarak geliştirilmesi ve ortak bir tabana oturtulması gerekmektedir.
Küçük İşletmeler ve İstihdam
Küçük ve orta ölçekli işletmeler tüm dünyada istihdam yaratmada taşıdıkları önemden dolayı desteklenmektedir. Günümüzde yalnızca ülkemiz gibi kalkınmakta olan ülkelerin değil, aynı zamanda gelişmiş ülkelerin de ekonominin vazgeçilmez bir parçası olarak kabul ettiği ortak kavram, küçük işletme kavramıdır. Bu işletmeler, ülke ekonomilerinin büyümesi, istihdamı, sanayileşmesi ve uzun dönemde kalkınması açısından önemli rol oynamaktadır. KOBİ’ler; daha az yatırımla daha çok üretim sağlamakta, daha düşük maliyetle istihdam yaratmakta, ekonomik dalgalanmalardan daha az etkilenmekte, talep değişikliklerine daha kolay uyum göstermekte, bölgelerarası gelişmişlik farklarının giderilmesinde önem taşımaktadırlar. KOBİ’ler, toplumsal istikrarın sağlanmasında da en önemli unsurlardan biridir.
Ana sanayii- yan sanayii ilişkisinin kurulması KOBİ’ler için büyük önem taşımaktadır. Yan sanayiinin önemli bir bölümünü oluşturan küçük işletmeler, imalat sanayii içinde yaratılan istihdamın önemli bir kısmını karşılamakta, küçük aile tasarruflarını doğrudan yatırıma yöneltmede yararlı fonksiyonlar görmekte ve düşük maliyetle istihdam yaratarak işsizlik sorununun azaltılmasına katkıda bulunmaktadırlar.
Günümüzde sayıları 4 milyona yaklaşan esnaf ve sanatkarların yanlarında birer kişiyi istihdam ettikleri düşünülürse istihdam yaratmaya katkıları daha iyi anlaşılacaktır. Bu katkının arttırılması amacıyla, ana sanayii-yan sanayii ilişkisinin güçlendirilmesi ve esnaf ve sanatkarlara sağlanacak teşviklerde yan sanayii yatırımlarına öncelik verilmesi ve sonucunda da yeni istihdam alanları yaratılması öncelikli politikalar olmalıdır.
Ücret dışı işgücü maliyetlerinin azaltılması, işsizlikle mücadelede giderek daha fazla kullanılan bir yöntem haline gelmektedir. Ülkemizde vergi ve sigorta kesintilerinin yüksekliği kayıt dışı istihdamı arttırmaktadır. İşletmeler üzerindeki sosyal yüklerin gözden geçirilmesi, istihdam edilen kişi sayısı arttıkça vergi ve sigorta primlerinin kademeli olarak azaltılması gibi teşviklerinin uygulamaya konulması işletmelerde istihdamı arttıracaktır.
Girişimcilik, ekonomik büyümenin, istihdamın ve sosyal ilerlemenin temel faktörü olarak, ülkelerin gelişme stratejileri içinde giderek daha fazla önem verilen bir konu haline gelmiştir. Ülkemizde son yıllarda bu konu giderek ön plana çıkmakta ve gerek kamu ve gerekse özel sektör tarafından girişimcilik eğitimi üzerinde daha fazla durulmaktadır.
Konfederasyonumuz 1998 yılında Uluslararası Çalışma Örgütünün IPEC Programı kapsamında, amacı çocuğu çalışan ailelere girişimcilik eğitimi vermek ve eğitim alanlara danışmanlık hizmeti de vererek iş kurmalarını sağlamak olan bir pilot proje yürütmüştür. Proje kapsamında Uluslararası Çalışma Örgütünün girişimcilik eğitimi paketi kullanılarak eğitime katılanlara girişimcilik eğitimi ve danışmanlık hizmeti verilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB bünyesinde yer alan Girişimciliği Geliştirme Enstitüsü küçük işletmelere yönelik bir dizi program yürütmektedir. Girişimciliği Geliştirme Enstitüsünün öncelikli hedefi, ülkemizin koşulları göz önünde bulundurularak girişimcileri geliştirmeye yönelik mekanizmaların uygulamaya konulması ve böylece potansiyel girişimcilerin ve özel hedef gruplarının kendi işlerini kurmaları konusunda destek sağlanmasıdır. Bu destekler arasında eğitim, danışmanlık, iş geliştirme merkezleri ve başlangıç sermayesi destekleri temini sayılabilir.
Konfederasyonumuzca, Avrupa Birliği ile işbirliği içinde Haziran 2002’den bu yana Kadın Girişimciliğin Desteklenmesi Projesi yürütülmektedir. Proje Türkiye’de özel işletmelerin gelişmesini desteklerken aynı zamanda özel sektörün gelişmesinde kadının rolüne de özellikle önem vermektedir. Proje faaliyetlerinin odak noktası eğitimdir. İlk aşamada eğiticilerin eğitimine öncelik verilecektir. Daha sonra bu eğiticiler doğrudan potansiyel girişimcilere eğitim verecektir. Proje çerçevesinde; beş eğitim merkezi kurulacak ve bu merkezlerde 1500 kadına eğitim verilecek ve yeni iş kurmaları teşvik edilecektir.